28 Mayıs 2012 Pazartesi

Anlatılmak İstenenler

                                 


                     

                                              Canı Sıkılan Tarihçinin İlk Yıl Deneyimi

     Hadi biraz güvenden konuşalım. Herkesin güvendiği birileri vardır değil mi, ya da başkasının güven yükünü taşıyan birileri. Bu ikisi içerisin de başkasının güvenine cevap vermek zorunda olmak, işte en zor iş bu olsa gerek. Mesela bunu örneklendirecek olursak ailenin çocuğundan başarı beklemesi. Gelin bu konu hakkında biraz kafa yoralım. Hani bir çok örneği vardır aslında ama bence en geçerli örnekte bu, çünkü diğerleri karşılıklı çıkar doğrultusunda kurulan güvendir. Biraz saçma oldu değil mi güven ve çıkarın aynı cümlede geçmesi? Ama öyle değil mi sizce de? Ya da bunu kendi ayakları üzerinde durmayı becerebilenlere mi sormalıydım? Az önce bahsettiğim örneğe de açıklık getirmek istiyorum hangi arkadaş, eş dost, akraba, karşılık beklemeden iyilik yapar ki? İşte bu noktada aile kavramı bu soruya cevap veriyor çünkü karşılık beklemiyor sadece çocuğunun muafiyeti için çabalıyor. Darda kalınca akla ilk gelen ailedir tabi ben bunları ailesinden uzakta olan ve okumak için çaba gösteren biri olarak yazıyorum. Ellerinde olmadığı halde her telefon görüşmesinden sonra kapatırken bir şeye ihtiyacın var mı, paran var mı diye sorulara maruz kaldığım için ailenin önemini daha iyi idrak edebiliyorum şimdi. Hani akraba filan demiştik ya az önce onlar tam bir trajikomedi zaten bazen sadece aramış olmak için ararlar göze piyes. Zaten bunu ses tonundan da anlarsın telefonu bir an önce kapatmak için parmağı ''no'' tuşunda hazır bekliyordur. Ben böyle konuşuyorum da beni de paragöz filan diye de nitelendirmeyin sakın ha. Bu sadece maddiyatla yapılmış bir gözlem değil. Sadece o kutsal aile kavramının gelip geçici olmadığını vurgulamaya çalışıyorum.

    Bazen de hayatımızda bir şeylerin değişmesi için çabalarız hatta bununla ilgili belki yaratana bile isyan ederiz. Çünkü sabretmesini bilmiyoruz ve öğrenmiyoruz en büyük eksiklerimizden biride bu ya. Ardından  hayatımızda öyle değişimler yaşanır ki onca bekleyişten sonra bunun farkına dahi varamayız bir deyim vardır ya ''ne oldum delisi'' olmak gerisini ancak bu deyimle açıklayabiliriz. Sonra değişimin büyüsüne kaptırırız kendimizi ben bunları fazlasıyla hak ettim diyerek avunuruz. Hele bir de hayal ettiğinin üstünde bir hayata sahip olursan bu değişimle tam bir facia yazmak dahi istemiyorum inanın. Eğlence hayatı başlar, alkol alınır müziğin ritmine ayak uydurulur sonra facebook, twitter gibi sosyal paylaşım sitelerinde paylaşılmak üzere fotoğraflar çekilir çevreye ben artık böyleyim imajı verilir. Aslında kendisi de bunun farkındadır görünmeye çalıştığı gibi biri olmadığının. Dediğim gibi sadece ''ne oldum delisi'' olmuştur. Zaman geçtikçe yabancı olduğu ortamın farkına varır ama artık sadece alışkanlıktan yapıyordur onları hı birde çevreye bir imaj katmıştı ya hani onu korumaya çalışır. Artık zorla güldüğünün farkına varır yüz kaslarını gülmek için zorladığı acıyla beraber anlar  pinokyoluk yaptığını. Bak birde neyi unuttuk sahip olunan arkadaş çevresini sanki ebediyen sürdürecek gibi düşünürüz. Vardır tabi bununla ilgili istisnalar onlara sözümüz yok. Bir düşünsenize hangimiz o çok sevdiğimiz lisedeki arkadaşımızla ya da durun durun  ilkokuldaki aynı sırayı paylaştığımız hatta bitini bize bulaştıran canım dediğimiz insanla görüşüyoruz aynı sıkı bağla? Bu mümkün değil zaten o samimiyet görüşülse bile hal hatır sormaktan öteye gitmez gitse bile eskiler yad edilir, hatırlar zorlanır, gülüşüp eğlenilir, ötesi olamaz olsa bile bir daha ki görüşmeye bir şey kalmaz kalsa bile geçen görüşmemizde o masada oturup şunlara bunlara gülmüştük diye saçma bir muhabbet sarmaz çünkü. Kısacası artık ortak bir nokta kalmamıştır eski sınıf arkadaşı unvanı haricinde.

    Umarım artık bir şeylerin farkında oluruz tabi bu farkındalık ile bir çaba da gösteririz. Son olarak da olduğumuz gibi görünelim farklı ortama ayak uydurmaya çalışmak yerine eğer illa ki eğlenmek istiyorsak gidip bir Ankara havasında oynayalım hiç olmazsa kendimizle muhakeme yapmak zorunda kalmayız çünkü kişiliğimiz bunu yadırgamaz. Dediğim gibi  arkadaş çevresine de kaptırmayalım kendimizi gelip geçici.Son olarak da başından beri üstünde durduğum ailenin önemini unutmayalım bir önemi yoksa sizin için ailenizin kulağınıza bir küpe olsun en azından ayrı kalınca anlarsınız yazdıklarımın değerini.

                                                                                                                         Muhammed Ali KAHYALAR